elizabeth dönemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
elizabeth dönemi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2015 Pazar

Francis Bacon ve Erken Dönem Casusluğu

Francis Bacon Trinity College, Cambridge eğitimini tamamladıktan sonra 1576’da Londra’daki Gray’s Inn’de hukuk eğitimine başlar. Aynı yıl, babası Lord Keeper, Sir Nicholas'ın da dahil olmasıyla, Kraliçe I. Elizabeth’in elini öperek iznini aldıktan sonra Paris Elçisi Sir Amias Paulet’in yanına yollanır. Bacon kraliçe için gerçekleştirdiği bu ilk görevi hiç unutmaz ve sık sık tekrar eder, özellikle de babasının ölümü sonrası kuzeni Cecillerden sarayda görev istediği dönemlerde kraliçe için gerçekleştirdiği bu görevi hatırlatır. Kardeşi Anthony Bacon ile gönderildiği bu görevde yaklaşık üç yıl (belki biraz daha fazla) Paris’te İngiltere görevlisi olarak çalışır, eğitimine devam eder, bir sürü “kıtalı” entelektüelle tanışır, yeni fikirler keşfeder. Paris ziyareti boyunca ödemeleri kraliçe tarafından karşılanmaktadır fakat ödenek çok kısıtlıdır. Bacon da kendine ek gelir yapmak için Thomas Bodley’e mektup yazarak kendisine belli bir ödeme karşılığı Paris’ten bilgi verebileceğini teklif eder. Bodley ailesi Protestan olduğu için I. Mary yönetiminde ülkeyi terk etmek durumunda kalırlar, genellikle Protestanizmin yaygınlaştığı Wesel ve Frankfurt gibi şehirlerde kalırlar, sonra da Geneva’ya yerleşirler. Thomas Bodley (1545-1613) şehrin en iyi isimlerinden dersler alır ve Yunanca, Latince, Almanca öğrenir. Mary’nin ölümü üzerine ülkelerine dönerler ve Elizabeth hükümetinde çalışmaya başlarlar. Bodley Geneva İncil’ini basmak için izin alır. İngiltere siyasetinin ve Elizabeth döneminin bilindik isimlerinden birisidir, kitap ve bilgi toplamasıyla ünlüdür. Sonradan çıktığı yolculuklar da hep bu amaca hizmet eder. Oxford Üniversitesi’ni Kütüphanesi, Bodley tarafından ölümden döndürülür ve ismi Bodleian Kütüphanesi olur. Bu kütüphane çok kısa zaman içinde kendisini ikiye katlar ve büyümeye bugün hâlâ devam eder. Şimdilik Bodley’i ve kütüphanesini kısa keseyim bir daha da onlar hakkında yazarım.  

Francis Bacon’ın yazdığı mektup karşılık bulur, Bodley teklifi kabul eder ama Bacon'dan istediği şey siyasî bir ajan olması değildir, daha "naif"--belki de daha etkili--bir ajanlık yapmasını ister: günlük siyasî dedikodular ya da bu tarz geçici bilgiler değil de daha köklü, toplumu anlamaya dönük bilgiler ister Bodley: Fransız yasaları nasıl? Toplum içinde nasıl davranıyorlar? Neler okuyorlar? Neler yiyorlar? Dinin topluma etkisi nedir? gibi gibi … Tüm bu bilgileri toplarken Bacon’ın önyargılarından sıyrılmasını ve gördüğü şeylerin kendi ülkesine nasıl yarar sağlayabileceğini düşünmesini ister Bodley ve tüm bu bilgiler karşılığında Bacon’a £30 vermeyi teklif eder, bu para aylık mı yoksa brüt ödememi bu konuda net bilgi yok. Aynı şekilde Bacon’ın bu anlaşmayı kabul edip etmediği hakkında bir bilgiye sahip değiliz* fakat Bodley’in öğütlerinin genç Bacon üzerinde etki bıraktığı açıkça görülebilir**. Bodley’in etrafında olup biteni ülkene nasıl yararlı hâle getirebileceğini araştır öğüdü Bacon’ın the Essays eserlerin verdiği öğütlere benzerdir. Başka ülkelerde gördüklerini kendi ülkene yararlı bir şekilde döndürme nasihatini başka yazarlar da verir hatta birçok başka millette de görülebilir. Kendi tarihimizden örnek alırsak: Cumhuriyet’in ilk yıllarında yurt dışına gönderilen Türk öğrencilere de aynı öğütler verilmiş ve geri geldiklerinde bu bilgileri kendi ülkelerine uygun şekilde kullanmaları istenmiştir. “Batının ilmini alma” durumu belli ki 16.yüzyıl İngilizleri için de geçerliydi.



24 Mart 2015 Salı

Francis Bacon ve Earl of Essex meselesi

1579 yılında Kraliçe I. Elizabeth'ın Mühürdarı Sir Nicolas Bacon'ın anî ölümü nedeniyle ikinci evliliğinden olan en küçük oğlu Francis Bacon'a ne para ne de mevkii bırakabilir. Francis'in annesi Lady Anne Bacon, Elizabeth'in başdanışmanı olan William Cecil'in karısı Mildred Cecil'in kız kardeşidir. Bu bağ Sir Robert Cecil ile Francis Bacon'ı teyze çocukları yapsa da Bacon tüm siyasî kariyeri boyunca bu akraba ilişkisinden faydalanamaz. Aksine bu ilişki onun için daha da zararlı olur, zira Ceciller Bacon kadar hırslıdır; William Cecil ölmeden önce oğlunu iyi bir statüye getirmeyi kafasına koymuştur. Yani Bacon'a yardımcı olmama nedenleri akrabalarını kayırmamak gibi adil bir sebep değildir. Yine de bahane olarak bunu dile getirmişlikleri de vardır.

Cecil ailesi Elizabeth dönemi sarayının en önemli aktörlerinden biridir, bir diğeri ise Kraliçenin gözdesi olan Earl of Essex'dir. Saray içinde bu iki uç arasında bir güç savaşı vardır. Bacon bu iki hizipten birinci derece akrabalığı olan Cecilleri değil de ona oldukça cömert davranan Essex'i seçer. Kardeşi Anthony Bacon (1558-1601) de ülkeye döndükten sonra 1592'de Francis'e katılır. Bacon kardeşler Essex için vazgeçilmez adamlar haline gelmişlerdir. Francis Bacon ve Essex'in birlikte çalıştıkları dönem içinde ufak tefek anlaşmazlıklarının olduğu, bunları çözmek için Bacon'ın sürekli öğütler verdiğini mektuplarından okuyabilirsiniz.  Benim bu yazıda ilgilenmek istediğim Essex'in Kraliçe Elizabeth'e karşı ayaklanması, vatana ihanet suçundan yargılanması ve idam edilmesi ve Bacon'ın tüm bu olanlardaki rolü. 

Robert Devereux, 2. Earl of Essex, Kraliçe Elizabeth'in gözdesi olarak sarayda epey sükse yapmıştır. Kraliçenin ona olan ilgisini siyasî isteklerini ve hırslarını gerçekleştirebilmesi için kullanır. 1599 yılında kendisini Lord Lieutenant of Ireland rütbesiyle İrlanda'ya göndertmesi de bunun bir örneğidir. Ne var ki bu olay Essex'in sonunu hazırlayan olaylar sıralamasının başındadır. İrlanda'daki İngiliz yönetimine karşı çıkan Nine Years savaşlarını neticeye bağlamadan İngiltere'ye dönmesi Kraliçe tarafından öfkeyle karşılanır ve bu olay üzerine Essex ev hapsine mahkum edilir. Bu arada İskoçya Kralı VI. James ile mektuplaşır, James'in İngiltere'de olan meseleleri öğrendiği ana kaynağı Essex'dir. 1601 yılında özgürlüğünü geri aldığında da Essex Ayaklanması'nı başlatır, kısa sürede yakalanır ve mahkemeye çıkartılır. Francis Bacon, kardeşi Anthony'nın aksine, Essex'in yakalandığı duyulunca önce kaçar ama sonra  onun davasındaki savcılardan birisi olarak Kraliçe tarafından atanır. Essex'in suçluluğunu kanıtlamak için Elizabeth'in kontrolünde  A Declaration of the Practices and Treasons Attempted and Committed by Robert, Late Earl of Essex isimli risaleyi yayınlar. Kardeşi Anthony Bacon Essex'i terk etmez fakat kötü sağlığı sebebiyle onun adamlarıyla da yargılanmaz--ya da idam edilmez. Zaten olaylardan çok kısa bir süre sonra ölür.

Takvimler 24 Mart 1603 gösterdiğinde İngiltere tarihinde I. Elizabeth ile Tudor dönemi kapanmış ve I. James ile  Stuart dönemi başlamış olacaktı. James'in İngiltere tahtına oturması durumu başka bir yazının konusu olsun, bu yazıyı ilgilendiren kısmı tahta geldikten sonra belli isimlere unvan dağıtması;bunlardan birisi de Bacon'dır. Çok övündüğü Sir unvanını kardeşinin yüzü suyu hürmetine elde eder, zira Anthony Essex'i vatan hainliği ile suçlandığı evrede yüzüstü bırakmamıştır. Essex'in yakın dostu olan I. James arkadaşının zor zamanlarında yanında olanları unvan dağıtarak ödüllendirmiş, Bacon da kardeşi sayesinde bundan nasiplenmiştir. Daha sonraları Bacon Essex'e haksızlık edildiğini düşünmüş olacak ki (!) 1604 yılında Francis Bacon his Apology in Certain Imputations Concerning the Late Earl of Essex isimli bir risale yayınlayarak Essex'e ne kadar haksızlık edildiğini kaleme alır. Bu risalenin siyasî amacı olduğu apaçık ortadadır: yeni kralın gözdelerinden birisi olmak. 

Tüm bu olay, Francis Bacon'ın kendi çıkarı uğruna her şeyi yapabilecek bir insan olduğuna dair güzel ve önemli ipuçları barındırır. Bunun gibi karıştığı bir çok siyasî konuda benzer tavırlar sergileyerek kendi çıkarlarını korumuş ve başkalarına da aynısını salık vermiştir. Boşuna değil, Essays'ı yazarken onun Montaigne'den etkilendiğini hatta "kopyaladığını" söyleyenlere "Olsa olsa Machiavelli'den etkilenmiş olabilirim," diyordu.


      

23 Haziran 2014 Pazartesi

"Söylenti Üzerine Bir Denemeden Parça"

Sir Francis Bacon'in dilimize çevrilmiş pek fazla kitabı yok maalesef; en çok bilenen eseri büyük ihtimalle YKY'den Akşit Göktürk'ün çevirisi ile çıkan Denemeler kitabıdır. Fakat bu da Hegel'in bir kitabının başına kondurduğu gibi "What is well-known is not necessarily known merely because it is well-known." Kaba tabirle dersek bir şey çok biliniyorsa illaki de bilinmesi gerekmiyordur çünkü zaten çok biliniyordur. Akşit Göktürk, hemen herkesin sevdiği, değer verdiği, takdir ettiği, gıpta ettiği, saygı duyduğu ve örnek aldığı İngiliz Filolojisi profesörü ve "çeviri uzmanı". Çeviri yapmaya başlayanların kitaplarına (özellikle de Çeviri: Dillerin DiliOkuma Uğraşı) şöyle bir göz attığı adam. 

Gerek tezim gereği gerekse Novum Organum (Yeni Araç) çevirimiz için Bacon ile bir haylı haşır neşir durumdayım. Hal böyle olunca Türkiye'de Bacon ile ilgili ne varsa toplamaya ve onları sömürmeye başladım. Öncesinde metnin Latince versiyonu, Sermones Fideles'in çevrilmesinde ya da düzeltmeside ufak ufak C. Cengiz Çevik'e yardım ederken farketmiştik ki met edilen Akşit Göktürk çevirisinin neredeyse her satırından bir hata var. O dönem fazla üzerinde durmamıştım, ne de olsa biz Latincesinden bakıp İngilizce'den çevirilmiş bir metnin yanlış olduğu kanısına varıyorduk. Şimdilerde Essays yani Denemeler'in satır satır incelemesini yapıyorum--direkt İngilizce metinden, İngilizce olan metinden çevrilmiş Göktürk çevirisine--fakat sonuç yine aynı. Neredeyse her satırda yine bir hata var, hal böyle olunca ilk kanımızın da doğru olduğunu kanıtlamış oldum, en azından kendime. 

İlerleyen zamanlarda çevirideki hataları ya da metinle ilgili bilgileri paylaşırım. Bu yazı da ise şu ciddi meseleyi ele almak istiyorum:

Essays ilk olarak 1597de Essayes. Religious Meditations. Places of perswasion and disswasion ismi ile basıldı. Bu edisyonda 10 tane deneme, the Meditationes Sacrae ve the Colours of Good and Evil vardı.  

1607 ile 1612 yılları arasında, The Writings of Sr ffrancis Bacon Knt: the Kinges Sollicitor Generall in Moralitie Policie and Historie ismi altında bir el yazması (Manuscript) hazırlandı. Bu el yazmasında ilk baskıdaki 10 denemenin yanı sıra 24 tane de yeni deneme yer aldı. 

İkinci edisyon 1612de The Essaies of Sr Francis Bacon Knight, the Kings Solliciter Generall isimi ile basıldı. Edisyonda 9 tanesi ilk 10 denemeden 23 tanesi el yazmasından ve 6 tanesi de yeni olmak üzere 38 tane deneme vardı. 

Son edisyon ise Bacon ölmeden bir yıl önce 1625de The Essayes or Counsels, Civill and Morall, of Francis Lo. Verulam, Viscount St. Alban ismi ile  basıldı. Bu edisyona eski denemelere 20 tane yeni deneme eklenerek toplamda 58 tane olacak şekilde genişletildi ve gözden geçirildi. Aksi belirtilmediği halde tüm çeviriler bu 58'lik son edisyondan yapılır. 

Gelelim neden Akşit Göktürk çevirisine laf edilmesi gerektiğine; toplamda 58 tane olması gereken Denemeler, Göktürk'ün çevirisinde 59 oluyor, peki nasıl? 

Bacon'ın ölümünden çok sonra 1657de A Fragment of an Essay: Of Fame isimli bir kitapçık yayınlanıyor. Elinize Batı'da yayınlanmış istediğiniz bir Bacon Essays edisyonunu alın, açın ve bakın. Çoğunda bu denemeyi görürsünüz fakat bunu kitaba Appendix (ek) olarak koyarlar. 58 tane denemeye eklemezler. Maalesef bizde bunu kontrol edecek birileri olmadığından ya da vardıysa da aman hocama zarar vermeyeyim diye yıllardır bahsedilmemiş. Bu, hepimizin bildiği çok bilinen kitapta da "Söylenti Üzerine Bir Denemeden Parça" ismiyle 59. deneme olarak yerini alıyor. 

İlk baskısı 1982de Adam Yayıncılık'tan çıkan Göktürk çevirisi maalesef 32 yıldır 59 deneme ile yayınlanıyor, şimdiye kadar da bir düzeltme yazısına denk gelmedim. Tıpkı orijinal Essays'in birçok edisyonun olması gibi çevirilerinin de birçok edisyonu olmasını umuyor, aklı başında yayıncıları da göreve çağırıyorum.


:)          




21 Ekim 2012 Pazar

Shakespearece küfretmek

Küfretmek istiyorsunuz ama sürekli kullandığınız, klasik, kelimelerden sıkıldınız mı? Yarıtıcı olun ve Elizabeth çağına bakın: 

23 Kasım 2011 Çarşamba

Tudor hânedanlığı hakkında bir hulâsa

İngiltere tarihin en bilindik Kral ve Kraliçelerinin çıktığı hanedanlık olan Tudor hanedanlığının (The Tudors) dönemi, 1485'te ilk Tudor olan Henry VII’ın Güllerin Savaşı’nı (Wars of Roses) bitirip tahta çıkmasıyla başlar. Bu aynı zamanda İngiltere'de Ortaçağı'n (Middle Ages) da bitmesi anlamına gelir. Güllerin Savaşı iki aristokrat aile olan Lancester ve York aileleri arasında çıkmış 1455-1485 yılları arasında devam etmiştir. Savaş Henry Tudor’un (Lancester ailesi lideri) Richard III’u (York ailesi lideri) savaş meydanında öldürmesi ile son bulur. Savaş adı bu ailelerin amblemlerinden gelir. Lancester ailesi kırmızı gül, York ailesi ise beyaz gül ile temsil edilir. Savaş amacı ise, İngiltere’yi kimin yöneteceğidir.
        
Henry VII’den sonra tahta altı karısıyla meşhur olan oğlu Henry VIII geçer. Abisinin (Arthur[1]) dulu, Aragonlu Catherine (Catherine of Aragon) ile evlendirilir. Bu evlilikten Mary (Mary I./Bloody Mary) isminde bir kızları olur. Ama Henry’nin aklı Anne Boleyn’dedir ve onunla evlenmek ister. Katolik inancına göre boşanma kesinlikle yasaktır, ancak iptal etme olabilir. Bunun şartı ise kadının evlenirken bakire olmadığının söylenmesidir[2]. Henry hemen Papa’ya mektup yazıp, istediğini kaleme alır. Lakin Papa bunu reddeder. Öfkelenen Henry 1534 yılında Kiliseyle ve Papayla olan tüm bağlarını keser ve bir yasa yayınlar, Act of Supremacy (Egemenlik Yasası). Bu yasaya göre İngiltere Kralı olan kişi hem ülkenin hem de kilisenin yöneticisidir. İngiltere neredeyse bir gecede din değiştirerek Protestan olur; bu 1517'de Alman keşiş Martin Luther’in öncülüğünde ortaya çıkmıştır. İngiltere’nin kilisesi artık Anglikan Kilisesi’dir. Bu yasaya aynı zamanda İngiliz Reform’u (The English Reformation) da denir.

Anne Boleyn ile evlenen Henry’nin Elizabeth (Elizabeth I.) isminde bir kızı olur. Daha sonra Jane Seymour ile evlenerek Edward (Edward VI.) isminde bir erkek çocuk sahibi olur.

Henry VIII’nın ölümü ile tahta oğlu Edward VI gelir. Edward sıkı bir Protestan ve ciddi sağlık problemleri olan dokuz yaşında bir çocuktur. Lakin onun yönetiminde bir çok insan Protestanlığa geçiş yapmıştır. On beş yaşında tüberkülozdan (verem) ölür.

Edward’ın ölümü ile tahta koyu bir katolik olan Henry’ın ilk kızı I. Mary gelir. Mary’nın iki büyük isteği vardır; İngiltere’yi tekrar katolik yapmak ve İspanya kralından bir çocuk sahibi olup bu iki ülkeyi birleştirmek. İlk istediğini gerçekleştirmek için hiç zaman kaybetmemiş ve Act of Supremacy’yı iptal etmiş, Papa ile görüşmelere başlamıştır. Protestan olan bir çok rahibi kazıklara geçirerek yakmıştır, Kanlı Mary lakabı buradan gelmektedir. Hamile olduğunu zannederek ölmüştür halbuki karnında büyüyen tümördür. Böylelikle ikinci istediğini de gerçekleştirememiştir.

Tahta çıkma sırası meşhur Anne Boleyn’in kızı meşhur I. Elizabeth'e gelmiştir (Elizabeth'le ilgili şeyleri başka zaman ayrıtılı yazarız). Mary’nın tersine Elizabeth babası ve annesi gibi bir Protestandır ve yasayı tekrar ilan eder, ama bu sefer Act of Supremacy II diye anılır. İngiltere bir kez daha ve temelli Protestan olur ve kilise bir kez daha kurulur. Elizabeth Protestanlığın yayılması için bir ceza sistemi geliştirir. Her Pazar kiliseye giden Protestanların rahip tarafından bir listesi çıkartılır. Bir iki kez gitmemeler mazeretten sayılabilir ama üç kez törene katılmayanlar yüklü miktarda para öderler. 

1603 yılında Elizabeth öldüğünde, bir varisi olmadığı için, tahta kuzeni James Stuart[3] gelir ve böylelikle Tudor hanedanlığının da sonuna gelinmiş olur. Bu dönem James'ın Hıristiyan adı olan Jacob ile anılır ve Jacobian dönemi denir.   


Kral III.Richard'ın hazin sonu

III.Richard’ın Trajedesi 1592 civarı, Londra’da  William Shakespeare tarafından yazıldı. Bu dönemde tahtta, bilindiği gibi, Tudor hânedanlığından I.Elizabeth vardı. Bu dönemin her türlü sanat eserinde Elizabeth’ten bir parça bulmak mümkündür.

Shakespeare, York hânedanlığının son lideri olan, III.Richard’ı yaratırken yaklaşık 60 yıl önce basılmış olan Machiavelli’nin The Prince’inden (Prens) etkilenmiştir. Machiavelli’ye göre “İnsan doğası kötü ve bencildir, mala mülke, maddiayata değer verir.” Bu yüzden der ki  “İlerlemek için bencil ve pragmatist olmak önemlidir.”

Richard karakteri, ne istediğini bilen, bunları elde etmek için ise hiçbir şeyden kaçınmayan birisidir. Bu yolda kardeşini öldürmesi gerekiyorsa yapabilir, kardeşinin karısını ayartması gerekiyorsa yapabilir ve yahut küçük çocukların ölmesi gerekiyorsa seve seve göz yumar. Çünkü onun için mühim olan tek şey kendi amacıdır. Bu amaç ise Kral olmaktır, devirmek istediği kral ise öz kardeşidir.

Richard’ın “kötü” denebilecek doğası aslında bir ayna görevi görmektedir. Yoksa, özellikle kadın karakterler, onun isteklerini bu denli nasıl boyun eğerler? Lady Anne’i evlenmeye tam da kocasının tabutu önünde ikna eder; kadın hüngür hüngür kocası için ağlarken, bir anda Richard’in evlenme teklifini kabul eder.

Kardeşi Clerance’in ölüm sahnesinde kendini onu öldürmeye gelenleri Richard’ın tuttuğuna inanamaz. O, oyunda gördüğümüz -görebileceğimiz- en temiz, en iyi karakterdir; Richard’ın da öyle olduğunu düşünür. Richard karşısındakinin zaaflarını çok iyi görebilen bir adamdır, ve bunları mükellef şekilde, amacı için kullanır.

Oyunun sonu Güller Savaşı’nın son adımı olan Bosworth Müharebesi’nde (Battle of Bosworth) Henry VI’un Richard’ı öldürmesi ile son bulur. Ve artık hânedanlık Tudorlara geçer.

Gelgelelim, tarihte de yer alan III.Richard Shakespeare’in çizdiği kadar kanlı ve vahşi midir? Thomas More’un III.Richard  eserinden bildiğimize göre, Richard Shakespeare’in çizdiği gibi bir adam değildir. Peki, Shakespeare Richard’ı niçin böyle göstermek istedi? Bunun için birkaç neden sunalabilir. Ama öncelikle akla gelen Elizabeth’e yaranmak istemesi:

Yukarıda da söylediğimiz gibi Elizabeth Tudor hânedanlığındandır, Richard ise York. İngilizlerin meşhur Güller Savaşı1 bu iki hanedanlık arasında sürmüştür. Tudor hânedanlığının başa gelmesi ile İngiltere’deki kanlı savaş biter ve huzur yeniden sağlanır. Richard’ı bu denli kötü resmederek Shakespeare, Tudorların ne kadar iyi bir iş çıkarttıklarını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Richard’ın bu hale sahnede daha çok ilgi çekmiştir o ayrı. Hala daha III.Richard sahnelenir ve kendine izleyeci bulur. Hatırlarsanız geçen ay ülkemize de gelen Kevin Spacey’nin Richard rolunu üstlendiği bir kumpanya geldi, ve biletler ilk günden tükendi.