11 Kasım 2016 Cuma

Dubai, UAE

Bir vesileyle dünyanın hiç de merak etmediğim bir şehrine, Dubai'ye gitmem gerekti. 4 gün süren bu seyahati anca İstanbul'a döndükten sonra buraya geçirebiliyorum. 




Yolculuk Gecesi 

Fly Dubai ile uçuşumuz 00.45de olması gerekirken daha evden bile çıkmamışken 2 saat rötar aldık. Buna rağmen evden yine de oldukça erken çıktık ve daha 00.00 olmadan havaalanındaydık (!). Bavulları x-ray'den geçirdik, ülkeden çıkıp başka bir ülkeye gitmek için aldığımız pahalı vizelerimizin yanı sıra bir de "çıkış pulu" isimli kelle başı 20 liralık pullarımızı da aldık, pasaportların içine yerleştirdik. Oldu mu saat 00.10. Fly Dubai'nin bankosuna gittik, check-in yaptığımız için yalnızca bavulları aşağıya vermek için uğraştık. Yeni belirledikleri bir kurala göre bavul başı 32 kg olmak zorunda. Yoksa terazi bavulu aşağıya atıyormuş. Bavullar arası bölüştürmeyi yaptık. Oldu mu saat 00.40. Saat 3 küsüre kadar bekleyeceğiz bari birer kahve içelim diyerek Sabiha Gökçen'in dış hatlar kısmında üst kattaki Starbucks'a çıktık. Meğer 00.00-04.00 arası Starbucks hizmet vermiyormuş. Gece yarısı uçuşunuz varsa Starbucks'tan kahve almayı unutun. Bir de üzerine orada çalışan genç adam gelip bizi oturduğumuz koltuklardan temizlik yapacağı bahanesiyle kovdu. Bir Starbucks çalışanı tarafından kovulduk! Twitter'dan Sabiha'ya yazdım ama çok da umurlarında olduğunu sanmıyorum. Açıkcası gecenin o saatinde istediğim tek şey kahveydi, o yüzden ben de çok üzerinde dur(a)madım. Saat daha 01.00 bile olmamıştı ve en az 2 saat daha uçağı beklememiz gerekiyordu. Neyse ki alt kattaki Kahve Dünyası sabaha kadar açıkmış. İlk başta gördüğümde burun kıvırdığım Kahve Dünyası'na mecbur kaldım. Orada uçuşumuzu bekledik. Uçak saati yaklaşıyor diye kalktığımızda panoda yine rötar olduğunu gördük. Bu sefer 1.5 saat. Muazzam başlayan bir yolculuk. Tüm gece bekleme süresi haylice sinir bozucu, sıkıcı ve izdırapla geçti. Nihayet uçağa bindiğimizde saat 05.30 civarındaydı. 03.30 saat süren yolculukla Dubai'ye ulaştık.


Costa Coffee
(İngiltere'nin en büyük kahve zincirlerinden)
1.GÜN



Uzunca rötar yemiş uçağımız sonunda Dubai Havaalanına indiğinde buranın saatiyle (GMT +1) 09.00 civarıydı. Uçaktan çıktıktan sonra bir shuttle ile havaalanına girdik. Ülkeye giriş yapmak için önce retinalarımızın tarandığı ve pasaportlarımızın kontrol edildiği bankolara gittik. Burada görevliler retinanızı bir makinaya okuturken diğer yandan da A4 kağıdına çıktı aldığınız tek girişilik vizenizi kontrol ediyorlar. Retinalarımız tarandıktan sonra ülkeye kabul edildik. Bavul alma kısmına gitmek için birkaç X-ray makinasından el bagajlarımızı geçirdik. Koy, kaldır, koy, kaldır. Sonra bavullarımızı aldık sonra havaalanın bu kısmını da ardımızda bıraktık. Çıktığımda ilk gördüğüm şey Costa'ydi. Bir an için kendimi İngiltere'ye inmiş gibi hissedip heyecanlandım ama yalnızca bir an. Küçücük masum bir an. Kiraladığımız arabayı almak için otoparka çıktık, sağını solunu kontrol edip hemen içine atladık. Zira hava 40 derece, hissedilen belki biraz daha fazla, biraz esiyor ama o da sıcak hava dalgası. Deriniz biraz geriliyor, sıcaktan batıyor gibi hissediyorsunuz. Kiralama şirketindeki adam çıkış belgemizi 100m ilerideki çıkış kapısına getirmek için arabaya bindi. Meğer burada kimse yürümüyormuş. Havaalanından şehre doğru yola çıktığımızda bu durum iyice belli oldu. Sokaklar bomboş, klimalı otobüs ve metro durakları da öyle. Sabah, öğlen, akşam sokakta insan görmek çok zor. Belki 1 ya da 2 insan görebilirsiniz, onlar da eminim çok yakındaki bir yere yürüyordur. Downtown Dubai'de yürüyerek gideceğiniz yerler zaten yok gibi. (Eski Dubai tarafı başka bir macera.) Etrafta gördüğümüz arabaların tamamının camı kapalı, klimalar köklenmiş. Sigara içenler bile camları açmadan içiyordu.  

Hava sıcaklığı 40'i geçmiş bile olabilir artık. Biz 12 saatten fazla süren açlığımızı söndürmek için yemek yeri arıyoruz. Marina bölgesine iniyoruz, havaalanına yakın sayılır. Orada Türkiye'den de görüp bildiğimiz Big Chefs Studio'da karar kılıp hemen giriyoruz. İklimlendirilmiş arabadan Arap coğrafyası sıcağına çıkmak korkunç olsa da bunu yapıyoruz. Meğer Big Chefs Türk markasıymış, ben Dubai'de öğrendim. Bizimle ilgilenen kadın çok tatlıydı. Fakat İngilizceleri facia, aksanlarından kurtularak sipariş vermeye çalıştık. Benim grubumdakiler ortaya bir "Türk kahvaltısı" söyleyince, garson uyandı "Türkiye'den misiniz? Ne zamandır buradasınız?", "Yalnızca bir kaç saattir," diye cevap verince kadın epey güldü. :) Yemeğimizi yedik, üzerine bir de yorgunluk kahvemizi içtik. Oh mis. 

Palmiye Adası
(Palm Jumeriah)


Buradan çıkarak Dubai'nin meşhur deniz doldurma yöntemiyle yapılmış Palmiye Adası'na (Palm Jumeriah) gittik. Bu ada karaya deniz altı köprüsüyle bağlı, oradan geçerek palmiyenin gövdesini oluşturan kısma çıkıyorsunuz. Sonra villanız hangi kolsaysa o yöne ilerliyorsunuz. Biz burada kalmadık, o yüzden villa peşine gitmedik. Buranın "ünlü" şeylerinden birisi olduğu için bizi görelim diye buraya getirdiler. Adanın uç kısmında devası bir otel var, Atlantis Otel. Burası aynı zamanda turistik bir alan. Gezi otobüslerine binen insanlar 120 dirhem karşılığında oteli gezebiliyorlar. Otelde kalanlar elbette var, hatta yer bulması bir hayli zor da oluyormuş. Bu parayı yalnızca otel binasını görmek için veriyorsunuz. Zaten bu büyük otellerin turist girişi ile misafir girişleri ayrı. Otel Atlantis mitinden etkilenilerek yapılmış, en azından dedikleri şey bu. Adanın en lüks oteli, içinde kocaman akvaryumlar var. 

Atlantis Otel, Jewel Suit



Yalnızca otel binasını gezmek için para veriyor olmak bana çok tuhaf geldi ama anlatılana göre buranın turistik gezileri de böyle oluyor. Sizi bir tur otobüsüne bindiriyorlar ve Downtown  Dubai, yeni Dubai'nın binalarını gezdiriyorlar. Üzerine bir de sayısız AVM'sine götürüyorlar. Havanın çok sıcak olduğunu söylemiştim, klimaları arabadan inmek ya da otelden çıkmak pek istemiyorsunuz. Bu otelin önünden azıcık yürüyelim diye arabadan indik fakat binbir pişman olduk tabii. Hızlıca birkaç fotoğraf çekip hemen arabaya ve serine kavuştuk. 


Atlantis Otel


Palmiye Adası'ndan sonra otelimize giriş yapmak için yola çıktık. Jumeriah Beach Resort (JBR) denilen bir yerde kaldık. Otele giriş yapmayı beklerken naneli limonata shotları ve buz gibi havlular getirdiler. O sıcakta soğuk havluyu yüzüne koymak öyle güzel geliyor ki. :) Odalara dağıldıktan bir saat sonra Dubai'nin meşhur outlet AVM'sine gitmek üzere dışarıya çıktık. 

Girişte Shakespeare and Co. gördüm, hemen aklıma başka yerler geldi ama burası yalnızca bir kafeydi. İçerisi kocaman, tek katlı bir yer. İsmini maalesef hatırlamıyorum. Ama çok bilindik bir yermiş. Çin koridoru, Hint koridoru gibi birkaç koridora bölünmüş şekilde tasarlanmış. İçeride mağazalar bu koridorlara göre düzenlenmemiş, yalnızca koridor tasarımlarını o ülkelere göre yapmışlar. Aşağıda da fotoğraflarını görebilirsiniz, koridor tasarımları bu şekilde. Bir gemi maketi var, büyükçe,  Dubai'ye ilk bu gemiyle gelindiği düşünülüyor. O yüzden birkaç yerde maketleri karşınıza çıkabilir.

Las Vegas için söylenen bir şey vardı, belki duymuşsunuzdur, "içeriyi hep gün ışığında tutuyorlar, içeriye hep temiz hava veriliyor" falan gibi. Bakın aşağıdaki bulutlu gök tavan boyaması bir AVM içinden. Las Vegas kumarhaneler için neyse Dubai'de AVMler için o denebilir. Bir de AVMlerin geceleri kapanmadığını düşünürseniz, neredeyse sınırsız bir "alışveriş keyfiniz" olabilir. Zannediyorum mağazalar 00.00.-01.00 civarında kapanmış oluyor ama genel olarak AVM açık. Bu mekanları kültür merkezleri haline getirmişler, içlerinde dalış tankları, akvaryumlar, heykeller, çağdaş sanat galerileri yahut sergileri var. Yani Dubai'de AVM'ye gitmek yalnızca AVM'ye gitmek olmuyor. (2. Günde gittiğimiz the Dubai Mall'da olduğu gibi).

Shakespeare and Co.

Dubai'ye gelinen gemiler






Bu adını hatırlayamadığım outlett AVM'sini gezdikten ve çok acıktıktan sonra artık bir şeyler yeme zamanıydı. Fast food tipi şeyler bir hayli var, ben normalde de yemediğim için çok ilgi çekici gelmediler. Bir başka yere geçtik yemek için: Souk Madinat Jumeirah. Bir  başka AVM ama tam da değil gibi. :) Burası Venedik gondollarıyla (!) nehrinde yolculuk yapabileceğiniz, alışveriş yapıp yemek yiyebileceğiniz yahut konaklayabileceğiniz bir AVM. Burj Al Arab'a güzel bir açıdan bakıyor, büyük ihtimalle bunu planlayarak yapmışlardır. Biz akşam vakti geldiğimiz için gondolları fotoğraflayamadım ama Vikipedia'dan aldıklarımı şuraya ekleyeceğim:




İçerisinde de pek AVM havası yok daha çok kapalı çarşıyı andıran bir düzeni var. El arabalarında hediyelik satılıyor, ipek baş örtü dükkanları, kuyumcular, takıcılar.



Biz antik tiyatroyu gören bir terasta oturduk. Arada bir şu aşağıda gördüğünüz ışıklarla gösterimsi şeyler yapıyorlar. Zannediyorum ışık ve su gösterilerini çok seviyorlar. Benzer bir şey The Dubai Mall'un orada var, asıl meşhur olanı da o.




Yemeği yedikten sonra biraz çarşıda gezindik. Saat gece yarısına geliyordu artık pestilimiz çıkmış halde otele döndük.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder