Yazar-Okurun Defteri

     "Okumadığım her kitap yenidir benim için, yazılışı üzerinden 3000 yıl da geçmiş olsa..." diyerek başlıyor Bilge Karasu tuttuğu okuma notlarına. Bu notları bir köşe halinde 1957-58 yılları arasında  Forum dergisinde yayımlandı. Serkan Soydan'ın hazırladığı Susanlar (Metis Yay., 2009) derlemesinde kenarda kalan bu yazıları yeniden ışığa kavuştu.
      İlk yazısına birçok yazar-okurun dertlendikleriyle başlıyor Karasu, "okumak istediğim kitapları ölmeden okuyabileceğimi sanmıyorum ya, durmadan yeni kitaplar alıyorum, dayanamıyorum onlara." Birçoğumuz daha elimizdeki kitabı bitiremeden yeni 2-3 kitap daha almış oluyoruz, neticede zaman çok bir şekilde okunur. Hem kitabın "fazlası" olmaz. Bu aklıma hemen büyük kütüphaneleri insanlara sorulan o meşhur soruyu getirdi: "Bunların hepsini okudunuz mu?" Bu soruya en güzel cevabı-bence-Umberto Eco veriyor, hem de öyle kısacık değil uzun uzun cevaplıyor Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın kitabında. Yalnızca kişisel kütüphanesi 50.000 kitaptan belki de daha fazla olan Eco değil, birçok yazara/düşünüre benzer sorular gelir. Pierre Bayard, kitaplar hakkında konuşmak için onları ille de okumamız gerekmediğini anlattığı Okumadığımız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşuruz? (Everest Yay., 2015. çev. Aysel Bora) kitabında benzer yöntemden bahseder. (Buna uzun uzun girmek şu anda yazıyı uzatacak, belki bir okuma notları yazısında aktarırım.)
      Yeniden başlangıç noktama dönmem gerekirse, okurken insanı allak bullak eden, ineceği durağı kaçırtan, çantanı otobüste unutturan birçok eski tarihli kitap hakkında yazmak istediğini söyler Karasu. Ama kitap ekleri, sizlerinde bildiği gibi, eski tarihli kitapları değil de yeni basılmış kitapların tanıtılmasını yahut "eleştirilmesini" ister. Mamafih 1940da yayımlanmış bir kitabın adını kitap eklerinde ya da edebiyat dergilerinde göremeyiz. Basım tarihleriyle olan bu sınırlandırmadan yakınırken "bir okur olarak aklıma ne eserse, gönlüm hangi kitabı, dergiyi dilerse okurum" diyor Karasu. E, haksız mı? Bir kitap 2000 yıldır konuşuluyor diye ben bu yüzyılda onun hakkında yeni bir şeyler söyleyemez miyim diye de soruyor.
     İşte bu güdülerle başladığı "Yazar-Okurun Defteri" için kendisine bir "yazı yazar gibi yazma" değil de bir "konuşur, söyleşir gibi yazma" olanağı vereceğini söylüyor. Üstadın söylediğine katılmamam elde değil. Benim okuduğum kitapların da kitap tanıtım eklerinde yüz gösterdiği söylenemez. Bir de üzerine çalışma alanı olarak 16. ve 17. yüzyılı seçince "yakın tarihli basımların" bir hayli uzağındayım. Bir tür alışkanlıktan ötürü ne okursam okuyayım onun hakkında not alma gibi bir huyum. Bu sebeple defterlerim ve kartlarım "konuşur, söyleşir gibi" yazılmış bir sürü okuma notuyla dolu. Bu sayfayı da bunun için açmaya kadar verdim, tuttuğum okuma notlarımı--zamanla--buraya aktaracağım, bu ister bir kitap ister bir dergi isterse bir makale olsun. Böylece bana sürekli gelen, "Bu sıralar ne okuyorsunuz?" sorularına da kısmen cevap verme olanağı sağlar.

Kâğıdınız ve mürekkebiniz bol olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder