27 Mayıs 2012 Pazar

Bir İskoç Oyunu




Bir önceki girdide Bu oyun üstüne çalışabilmek için birkaç tavsiyede bulunmuştum.

İlk defa First Folio'da basılmış olan Macbeth'in 1606 civarında yazıldığı düşünülmektedir. Shakespeare'in bu oyun için neredeyse tüm tarihi oyunlarında kaynak olarak kullandığı Holenshed'in Chronicles of England, Scotland and Ireland'i kullanıyor (tabii yine kendine göre yaptığı değişikliklerle). Holinshed'e göre Duncan (Macbeth'den önceki kral) bir gece esrarengiz bir şekilde öldürülüyor ve ardından Macbeth yeni High King of Scotland [1] oluyor, Holinshed'in şüphelendiği hatta katil olarak adlettiği isim Macbeth'tir. Hatta Banquo'da onun yardakçısı olarak kitapta yer alırken Shakespeare, kimilerine göre iyi bir dalkavuk olarak kimilerine göreyse iyi bir politikacı olarak, Kral James'in soyundan gelen Banquo'yu iyi bir insan ve vatandaş olarak gösterir ve oyunda Macbeth'e herhangi bir yardımda bulunmaz, aksine cadılarla olan sahnede Banquo duydukları yüzünden sonradan öldürülür.

1603'de İskonçya'nın VI., İngiltere'nin ise I. James'i olarak taç giyen kralı James, tiyatroya olan düşkünlüğünün yanında bir de cadılara ve cadılarla ilgili olan çalışmalara da meraklıdır. Hatta  cadılar ve cadı avları üzerine yazdığı Demonology isimli bir kitabı mevcuttur. (Dönemdeki cadı anlayışı ve cadılarla ilgili olan mevzudan daha sonra bahsedelim, Macbeth konusunu şimdilik dağıtmayalım.) 

Tek bir sahnesi hariç oyun tamamen 11.yüzyıl İskoçyası'nda geçer. Shakespeare'in klasik, 5 perdeli bir oyunudur. İskoçya'da Duncan'a karşı bir iç ayaklanma vardır, diğer tüm thane'ler Duncan için, İskoçya için savaşmaktadırlar. Savaşın kahraman ismi Macbeth'tir; çok cesur bir adam olarak bahsedilir ondan Duncan kendisine ihanet eden thane'in unvanı ile ödüllendirir Macbeth'i. Ama bu olay olmadan önce Macbeth bunu zaten cadılardan öğrenmiştir, peki bu nasıl oluyor? Hadi birlikte bakalım şimdi: 

Oyun perdelerini gök gürültüleri ve şimşeklerle birlike weird sisters'in (cadılar) girişi ile açar. Kendi aralarında enigmatik bir şekilde konuşan kardeşlerin ne dediğini anlamlandıramayız, neden bu tarz şeyler söylediklerini de. 


Bir sonraki sahnede Duncan ve askerlerinin yanında buluruz kendimizi, savaş sahasında olanlar bir asker tarafından Duncan'a anlatılır. En çok güvendiği, sevdiği adamı Macdonwald, Thane of Cawdor, ona ihanet etmiştir. Macbeth'in cesurca bu hainle nasıl savaştığını anlatır asker, hem de Macbeth'i bir kahraman gibi gösteren güzel benzetmelerle. Duncan'ın olaya verdiği tepki onun kişiliği için çok önemli ipuçları verir bize; 
no more that thane of Cawdor shall deceive our bosom insterest...
bu Cawdor beyi bizi daha fazla incitemeyecek (I.iii.)
Duncan'ın kalbi kırılmıştır aslında Cawdor'un yaptığı bu ihanete, oyunun ilerilerinde de göreceğimiz gibi Duncan hep iyi niyetli bir adam olmuştur. Macbeth'in başarılarını duyan Duncan, ona Cawdor unvanını verir.

Bu sahneyi takip eden sahnede yine cadılar vardır, kendi aralarında bir şeyler konuşurken birden Macbeth'in geldiğini duyarlar ve konuşmalarının konusu Macbeth oluveriri, onu önce kendi unvanı olan Thane of Glamis diye ile selamlar ilk cadı, ikincisi ise Thane of Cawdor, üçüncü ve sonuncusu ise Kral diye seslenir. Macbeth'in yanında Banquo da vardır, onun sayesinde anlarız ki Macbeth şaşırıp kalmış biraz da korkmuş gözükmektedir, hiçbir şey diyemez. Macbeth'e sunulan bu güzel haberleri duyan Banquo kendisi için de bir şeyler söylemelerini ister bu ilginç, neye benzediği tam olarak anlaşılamayan "yaratıklar"dan. Cadılar onun soyundan sekiz kral çıkacağını söyler. Macbeth biraz olsun kendine gelmiş bu "gelişmemiş konuşmacılara" ne demek istediklerini sorar, bu bilgiyi nereden aldıkları? Ama cadılar sahnenin ortasında yok oluverirler. Banquo olanlardan çok etkilenmiş gözükmüyor olsa da Macbeth hala söylenenlerin etkisindedir, derken sahneye Macbeth'e yeni unvanını vermek için Angus ve Ross (diğer aristokratlar) girerler. İşte oyun bu noktada ilk şekil değişikliğine uğrar, Macbeth'in aklına Kral olma ihtimalinin tohumu ekilmiştir, cadıların ilk va'dı tutmuştur; Macbeth Thane of Cawdor olmuştur. 

Sonraki sahnede Macbeth ve diğerleri Duncan'ın huzurundadırlar, Duncan onlara varisinin büyük oğlu Malcolm olacağını söyler. O akşam tüm İskoçya aristokrasisi ve Duncan Macbeth'i onurlandırmak için onun kalesinde konuk olacaklardır. Macbeth karısı Leydi Macbeth'e bir mektup ile başına gelen bu ilginç olayı anlatır. (Oyunda ilk kez Leydi Macbeth'in adını duyarız.)

Ve sahne şimdi Leydi Macbeth'indir. O müthiş "unsex me here" konuşmasını yapar. Konuşmanın bir ufak özetini yapmak gerekirse; Macbeth'in mektubunu alan Leydi, onun doğasının ne kadar yumuşak olduğunu bildiğini ve bunu değiştirip istediği gibi kral olması için onu yönlendireceğinden bahseder,  spirits'lerine (ruh/cin) seslenir ve onu tam da orada nötrleştirmelerini (unsex), tüm duygularından arındırmaları için çağırır. Bu soliloque için araştırmacıların birçok farklı fikri vardır (bu soliloque üstüne ayrı bir yazı yazalım sonra). Biz şimdi "nötr" anlamını taşıdığını düşünüp ilerleyelim. Leydi Macbeth'in konuşması Macbeth'in girişi ile kesilir, karı kocanın birbirini ne denli sevdiğine bu sahnede şahit oluruz.

Duncan'ı öldürmeye karar verdikleri sahneye kadar Leydi Macbeth kocası ne zaman geri adım atmaya çalışsa onu bu suikastı neden yapmaları gerektiği konusunda hatırlatmalar yapar. Peşin hükümlü olup bu trajediden sadece Leydi Macbeth sorumludur demek ahmaklık olur, ama payı olmadığını da söyleyemeyiz. Cadılarla olan sahnede hatırlarsınız ki, Macbeth'e kral dendiğinde korku dolu bir ifade ile bakar, genelde başkaları tarafından duyulmasını/sezilmesini istemediğimiz konular sesli bir şekilde söylendiğinde verdiğimiz tepki tam da budur: korku. Hem Macbeth ve karısı arasında geçen bir konuşmada Leydi Macbeth krallığı isteyenin Macbeth'in ta kendisi olduğunu, kendisinin ise kocasına bu istediğini hatırlattığını görürüz. Daha karısı ile konuşmadan önce şu sözler dökülür dudaklarından:

Stars, hide your fires;
Let not light see mmy black and deep desires:
Yıldızlar, kapayın gözlerinizi! Hiçbir ışık sızmasın
İçimdeki derin, karanlık isteklere
(I.iv.) 

Cadıların oyundaki baskın etkisini gözardı edemeyiz; Eagleton'a göre oyunun başrol oyuncuları bu üç cadıdır. Onlar sadece oyunun seyrini  değiştirmekle kalmazlar aynı zamanda toplumdaki yozlaşmayı da gösterirler. Eagleton şöyle devam eder: Macbeth'in kendisi kesin tanımların bulanıklaşmasından korkar: Ona göre otantik olarak insan olmak, hiyerarşik sadakatin belirli hassas bağları tarafından yaratıcı bir biçimde kısıtlanmış, sabitlenmiş ve çerçevelenmiş olmalıdır. Macbeth için bu belirleyici bağları ihlal etmek, insandan fazla bir şey olmaya çalışırken, daha azı haline gelmektir, kendi kendini iptal eden bir özgürlüktür yalnızca:

I dare do all that may become a man;
Who dares do more is none.

Bir insana yaraşan her şeyi yapmaya varım.Ondan ötesini yaptım mı, insan olmaktan çıkarım. (I. vii.)

Lady Macbeth ise zıt görüşe sahiptir: İhlal, sınırların sürekli olarak aşılması insan olmanın gerçek işaretidir:

When you durst do it, then you were a man;
And, to be more than what you were, you would
Be so much  more the man.

O zaman insandın asıl,Yapmaya yüreğin olduğu zaman.Daha ileri git şimdi.Daha fazla insan olmak istiyorsan. (I.vii.)

Eagleton'a göre Lady Macbeth klasik bir Shakespeare kötü karakteri gibi burjuva bireycisidir ve geleneksel mevki ve akrabalık bağları onun kişisel kimliğinin kurucu öğresi olmaktan ziyade şahsi amaçlarının peşinde koşarken aşılması gereken engellerdir yalnızca. Ama cadılar bunun için suçlanamazlar: Birincisi, benliğin bireysel girişimcilerinden farklı olarak bir cemaat içinde yaşarlar; ayrıca Macbethler'den farklı olarak politik iktidara karşı kayıtsızdırlar çünkü, deyim yerindeyse, her zaman Caesar'ın tarafında olan doğrusal zamanla hiçbir alışverişleri yoktur.

Macbeth aslında üstüne büyük olan bir kıyafete göz dikmiştir. Ona yeni unvanını getiren aristokratlara dediği gibi:
Why do you dress me in borrow'd robes?
Ne diye başkasının urbalarını giydiriyorsunuz bana? [2] (I.iii.) 
Onun olmayan bir kimliğe arzu ile tutulmuştur, hem sadece o da değil, Leydi Macbeth'de kraliçe olmaya uygun değildir. Leydi Macbeth'in öldüğünü öğrendiği sahnede söyledikleri, hem kendisi hem de karısı içindir aslında; bu ödünç kimliklerin geri verilme vaktinin geldiğinin farkındadır:
Life's but a walking shadow, a poor player
That struts and frets his hour upon the stage
And then is heard no more: it is a tale
Told by an idiot, full of sound and fury,
Signifying nothing.
Hayat dediğin ne ki:Yürüyen bir gölge, bir zavallı kukla bu sahnede:Bir saat boy gösterip, boyun kırıp gidecek!Bir daha da duyulmayacak artık sesi.Bir aptalın anlattığı bir masal bu:Kuru gürültüler, deli saçmalarıyla dolu. (V.v.)

Eagleton, Macbeth'in hayali olarak ürettiği bir hançeri yakalamaya çalışmasını şöyle yorumlar: Siyasi oluşumun simgesi olan Duncan'ı öldürmekle Macbeth oyunun ideolojisi bakımından kendi yaşamının fiziksel köklerine darbe vurur, bu nedenle kralın katledilmesi edimi de bedensel kendine-yabancılaşmanın bir biçimidir. Öz-parçalanmanın simgesel bir jesti olarak Macbeth'in eli, kendi beyninin ürettiği bir hançeri yakalamaya çalışır. Dil-cadıların çift anlamlı konuşmaları- vücudu istila eder ve parçalara ayırır; arzu bilinçliliği öylesine şişirir ki onu, kendisini duygusal kısıtlamalardan koparma ve boşlukta tüketme noktasına getirir.

Neticede de o bildiğimiz trajik son olur ve Macbeth'in kafası "anadan doğma olmayan" Macduff tarafından kesilir ve yeni kralın önüne atılır. Tam da o anda hakkı olan krallığı geri almış olan Malcolm bir kral konuşması yapar, bunu konuşmasında da hemen görürüz "royal we" (kraliyet bizi) ile kendisine seslenir. Ve bana kalırsa oldukça önemli bir şeyden bahseder en sonda; İskoçya'da aristokratların unvanları yukarıda da dediğimiz gibi "thane"dir. Malcolm, Macbeth'in şerrinden kaçmak için İngiltere'ye, Edward the Confessor'in yanına kaçmıştı ve orada bir ordu toplayıp İskoçya'ya dönüp Macbeth'in kellesini aldı. Burada Malcolm "thane"lerine diyor ki, bundan sonra unvanlarınız "earl" olacak, bu unvan İngiliz aristokrasının bir parçasıdır. Bunu şöyle yorumluyorum, İskoçya bir diktatörün boyunduruğundan kurtulmuş olsa da bir başka ve daha büyük bir tanesinin altına girmiş bulunmaktadır. İngiltere için ne dendiğini hepiniz bilirsiniz: Güneş batmayan ülke.  

[1] 11.yüzyıl İskoçyası'nda yönetim biçimi bir nevi derebeylik sistemidir, dolayısıyla en baştaki, herkesin Kral'ı olana High King, Baş Kral/Üst Kral gibi anlamlarda kullanılır. İngiltere'de aristokrat sınıfa verilen yüksek unvan, earl İskoçya'da thane halini alır.

[2] çev. Sabahattin Eyüboğlu. Hiç beğenmiyor olsam da çeviri hassasiyetini kullandığım tüm çeviriler kendisine aittir. (bkz. Bir ingilizceden çevirememe örneği)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder