15 Aralık 2015 Salı

"Coğd"

Fars Mitolojisi Sözlüğü, Nimet Yıldırım (Kabalcı: İstanbul, 2008)




Sık sık sorulan sorulardan bir tanesi "Coğd ne demek?" oluyor. Epeydir ne demek olduğunu açıklayan bir postu girmek vardı aklımda, hatta yazıya dökmüştüm de ama nereye yazdığımı bir türlü bulamamıştım, kısmet hard-disc'imi temizlerken bulduğum bugüneymiş.

Bir arkadaşım vesilesiyle bu kitaptan haberdâr olmuştum, o zamanda da baykuşlara ilgim vardı. Bir sözlüğü elinize aldığınızda olur ya hani, ya kendi isminizi, ya sevdiğiniz birinin/bir şeyin sözlükçe ne demek olduğuna bakarsınız. Ben de baykuş ararken "coğd"u buldum. 
Site için kendime isim bulurken de bunu kullanmayı seçmiştim, yıllar önce hâlâ daha devam ediyorum. Tabii içinde Türkçe karakter-"ğ"- olması İngilizce yazarken ya da internet sitelerinde kelimeyi "cogd"a çeviriyor, maalesef.

Aşağıda alıntıladığım yazı Prof Yıldırım'ın Fars Mitolojisi Sözlüğü'nden, 1-1.5 sayfa kadar bir "tadımlık". Kitabı birçok kitabevinde ya da Kabalcı'nın kendi şubelerinden edinebilirsiniz. 



Coğd

“Baykuş.Bûf, kûf, bûm, behmenmorğ, bâygûş, nemmâm, morğ-i şeb, bülbül-i genc, kûş, kûç vb isimlerle de bilinen coğd: baykuş, eski İran rivayetlerinde daha çok dinsel adı olan ashû zûshta: sevilen ve Zerdüşt edebiyatında da behmenmorğ şeklinde geçer. Hakkındaki genel inanışın tersine son derece uğurlu ve sevilen bir yaratık olarak bilinir.
İnanışa göre baykuş gece uçması nedeniyle karanlığın simgesi, Fars edebiyatında da “viraneler ve harabeler ahalisinden” diye tasvir edilir.
İslam kültüründe baykuş uğursuz bir yaratık ve karganın düşmanı olarak bilinir. Kargayla olan düşmanlıklarının nedeni olarak şu anlatılır: Kuşlar toplanıp baykuşu kendilerine hükümdar olarak seçmiş, sonra da kargayla görüşüp onun da düşüncesini almak istemişler, ancak karga bu danışma istediğini çok sert bir dille geri çevirmiş ve “onun alçak yaradışlı adi bir yaratık olduğunu, hükümdaralığa yaraşmayacağını” söylemiş.
Başka bir rivayete göre baykuş Süleyman Peygamberin huzuruna çıkarak selam vermiş, Süleyman da ona sorular sorup ilginç cevaplar almıştır:

-Neden bizim ektiklerimizden yemiyorsun?
-Yemem; çünkü Âdem onlardan yediği için cennetten çıkarıldı.
-Neden bizim içtiğimiz sudan içmiyorsun?
-İçmem; çünkü Nuh’un kavmi o suda boğuldu. Bu yüzden korkuyor ve o sudan içmiyorum.
-Neden harabelerde yaşıyorsun?
-Harabeler atalarımdan bana kalan miraslardır.
-Neden gündüzleri dışarı çıkmıyorsun?
-İnsanların işledikleri günahları görmemek için.

Baykuş genellikle ıssız yerlerde, ağaç kovuklarında ve viranelerde yaşar. Sesi kötü olmasına rağmen akıllılığıyla ünlüdür. Feridüddîn Attâr’ın şiirlerinde baykuş ile hazine arasında bağlar kurulur. Baykuş genellikle geceleri dışarı çıkar ve avlanır. Avı daha çok çöl fareleridir.
Tasavvufta baykuş sûfilerin uzleti (yalnızlığı) seçmesini simgeler. Feridüddîn Attâr’ın soyundan gelen iki ünlü sûfi Nîşâbûr’da kûf (baykuş) olarak ün kazanmıştır. Biri Attâr döneminde yaşamış Ahmed-i Kûf, diğeri de yine Attâr dönemi ariflerinden Nâsıruddîn Muhammed-i Kûf’tur. Bu isimle ün kazanmaları büyük bir ihtimalle yalnızlığı seçmeleri nedeniyle olmuştur.
Baykuşun uğursuz bir yaratık olarak kabul edilmesinin hikâyesi İran rivayetlerinde anlatılır. Bel’âmî’ye göre, devlerin, oğlu Peşeng’in Demâvend dağında öldürdüklerinden Keyûmers’in haberi yoktur. İçinde bir sıkıntı hisseder. Oğlunun durumunu öğrenmek için giderken yolda karşısına bir baykuş çıkar. Birkaç kez öter ve uçar. Keyûmers bu kuşun yoluna çıkması ve ötmesinin anlamsız olmadığını düşünür. Dağa vardığında oğlunu ölmüş bulunda baykuşa beddua eder. Bu yüzden insanlar onu uğursuz bir yaratık olarak kabul ederler. Günümüzde de baykuşun yoluna çıktığı kişiye uğursuzluk getireceğine inanılır.
Baykuşun harabelerde yaşaması, hazinelerin bulunduğu yerleri sevmesi, derin mitolojik değerlendirmeler ve efsanalerle zenginleştirilerek, Attâr’ın Fars edebiyatının şaheserlerinden Mantıku’t-tayr ile Sâdık Hidayet’in Bûf-i Kûr’unda en güzel yansımalarını bulmuştur.
Klasik dönemlerde yazılmış bazı tıp eserlerinde baykuşun her organının tıp açısından önemli özellikleri olduğu, bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı belirtilir.

Dün yolum düştü Tûs viranelerine,
Baktım baykuş konmuş tavusun yerine.
Sordum: “Var mı hanerin bu viranelerden?”
Cevap verdi: “Haberim şu: yazık, yazık!” (ŞEHÎD-İ BELHÎ)

Mûbede ne güzel söyledi Sogdlu köylü:
Çıkamaz şahin yumurtasından hiç baykuş. (FİRDEVSÎ)

Var bir iki viranem benim bu şehirde,
Baykuş değilim ki, ne yaparım ben viranede? (HÂKÂNÎ-Yİ ŞÎRVÂNÎ)

Geldi baykuş, huzura bir deli gibi,
“Ben viraneleri seçmişim” dedi.
Harabelerde yer yaparım sıkıntıyla,
Harabelerde bulunur çünkü hazineler.
Hazine aşkı harabelerin yolunu gösterdi bana,
Erişmek için hazineye tek yol harap olmaktı. (FERİDÜDDÎN ATTÂR)

Efsanelerde uğursuz sayılan baykuş,
Viranelerde hazine bülbülüdür. (NİZÂMÎ-Yİ GENCEVÎ)

Bırak viraneleri inkârcı baykuşlara,
Ne bilirler baykuşlar mamur şehri? (MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN)

Senin gibi bir baykuş yaraşır mı İrem bağına?
Bülbül bile yol bulamadı benim bahçeme! (MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN)

Dar görüşlü ve zayıf biriymişsin sen,
O yüzden Humâyı bıraktın da baykuşla oldun sen. (SA’DÎ-Yİ ŞÎRÂZÎ)
Yılan mısın sen, sokuyorsun her gördüğünü?
Yoksa baykuş musun, viraneye çeviriyorsun konduğun yeri? (SA’DÎ-Yİ ŞÎRÂZÎ)

Sen Sidre’de oturan bir şahinsin, makamın felekler senin.
Neden kuruyorsun yuvanı bu harabelerde? (İBN YEMÎN)

Humâ kuşunun artık evlerde yaşadığı bir ülkede,
Düşmez bir daha gölgesi baykuşun bizim çatılarımıza. (SÂİB-İ TEBRÎZÎ)

Viraneye dönmüş göğüsteki gönlün halini hatırlarım,
Baykuş sesi duyduğumda her zaman harabeden. (YAĞMÂ-Yİ CENDEKİ)




KAYNAKÇA: Attâr, Mantıku’t-tayr (Dorc 2), “Hikâyet-i Kûf”; Âzergûn, “Nemâd Der Mantıiku’t-tayr-i Attâr-i Nişâburî,” s. 135; Dihhudâ Luğatnâme, “Coğd” XVI, s. 35, “Bûf” XI, s. 377-378; Kedkenî.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder