22 Mayıs 2012 Salı

Victoria Çağı için bir fezleke

Büyük Britanya'nın meşhur kraliçelerinden biri olan Victoria'nin 1837'de tahta çıkması ve seksen iki yaşındayken 1901'de ölmesiyle sonra eren XIX. yüzyılın yarısından fazlasını kapsayan bir döneme isim vermiştir. 

Çağa verilen "Victorian" adı İngiliz dilinde "pejorative" yani olumsuz ve kötüleyici bir sıfattır. Oxford English Dictionary Victorian için bakarsanız karşınıza "resembling or typified by the attitudes supposedly characteristic of the Victorian era; prudish, strict; old-fashioned, out-dated." () çıkar. Anlayabileceğiniz gibi pek de hoş şeyler ifade etmemektedir. 

"Victorian" deyince burjuvazinin Büyük Britanya'ya tümüyle hakim olduğu, Kraliçe Victoria ve Prince Albert'in ahlak anlayışlarının halka örnek olduğu bir dönemdir. Piyanoların bacaklarının kadın bacağına benzediği için pahalı kumaşlarla örtüler yapılarak kapatıldığı bir dönem (umarım böylesine de şahit olmayız).

Victoria çağı insanın başlıca uğraşı para kazanmak. Bunun peşinde koştururlarken de etraflarının ve içlerinin ne denli çirkin olduğunun farkında değiller.

D. H. Lawrence Victoria Çağı'nın çirkinliği için şöyle diyor: [1]
Bunu belki hiç kimse bilmediği halde XIX. yüzyılda insan ruhuna gerçekten ihanet eden şey çirkinlikti. Victoria Çağı'nın refah günlerinde paralı sınıfların ve sanayide kalkınmayı sağlayanların işledikleri büyük cinayet, emekçileri çirkinliğe, çirkinliğe ve gene çirkinliğe mahkum etmekti: Bayağı, biçimsiz, çirkin giysiler, çirkin mobilyalar, çirkin evler, çalışanlarla işverenler arasında çirkin ilişkiler. İnsan ruhunun, ekmekten fazla güzelliğe gereksinimi vardır.
Çağın önemli insanlarından birisi olan şair ve eleştirmen Matthew Arnold, İngiliz diline yeni bir sıfat kazandırarak, ülkeye egemen olan burjuva/orta sınıf için "philistine" yani kültürden yoksun, güzellik düşmanı ve dar kafalı olmakla suçlamıştı.

Halkın durumu daha vahimdir, çocuk işçilerin çalıştırıldı, Dickens'in romanlarından aşına olduğumuz, kadınların neredeyse üçte birinin fahişelik yaparak karnını doyurduğu bir dönemde ihtilalin tehlikesini hisseden egemen sınıflar bir sürü reforma giriştiler. 1832'de geçen "Reform Bill"in (Reform Tasarısı) emekçi kitlelerin durumunu düzeltmediğini gören Parlamento, 1867'de İkinici Reform Tasarısı'nı kabul etti. 1871'de sendikaların kurulmasını izin veren "Trade-Union Act" yasalaştı.

Bu dönem insanı için eğlence kaynağı romanlardı, şimdinin televizyonları gibi düşünün. Akşamları salonda toplanan aileye bir fert yüksek sesle romanı okurmuş. Ülke ekonomik alana hakim olan orta sınıf kültürel alana da hakimdi. Roman yazarları da okuyucu kitlesine göre konu seçiyordu. Eğer dikkatinizi çektiyse bu dönemde yazılan romanlar genel olarak orta sınıf ile ilgilidir. 1830'lara kadar edebiyatta eksik olan endüstriyel dönem 1840'larla birlikte çok önem taşıyan bir hal aldı.

İngiliz romanın başlangıcı sayılan bu yüzyıl Charles Dickens, Bronte Kardeşler, George Eliot, Thackeray, Mrs. Gaskell, Disraeli, Jane Austen gibi pek çok romancının doğuşuna ev sahipliği yapmıştır. Roman yazarları dışında eleştirmenler de çok fazla yer kaplamıştır İngiltere'nin değişen sosyal, kültürel yapısını incelemiş/eleştirmişlerdir. Ama yine nasıl ki Romantik Dönem denilince akla ilk başta şiir geliyorsa, Victoria Çağı'nda da akla ilk olarak roman geliyor.
  



[1] Mina Urgan'ın İngiliz Edebiyatı Tarihi kitabında yaptığı alıntıyı ve D.H. Lawrence çevirisini aldım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder